Yok Birbirimizden Bir Farkımız: Hepimiz Bir nefes, Bir Canız.

Allah/Tanrı sevgidir. Dinler insan, doğa ve hayvan sevgisine önem verirler. Allah/Tanrı/Yüce Yaratan; sevgiyi, hayatı, yaşamı önemser. Dünya denilen bu gezegene gelme nedenlerimizden en önemlisi yaşamak. Yaşama hakkı ( sadece bir insan için değil, hayvan, bitki ve deniz için) temel hak ve özgürlüklerin başında gelir. Bütün bu gezegen ve üzerindekilerin sadece var olmuş olması saygı duyulmasına yeterlidir. Yaşama saygı duyalım, yaşamı sevelim. İlk başta kendi yaşamımızı, hayatımızı sevelim. Nazım Hikmet Ran’ın Davet şiirinde olduğu gibi: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.” Dünyanın neresinde olursak olalım, hangi dili konuşursak konuşalım, hepimiz dünya gezegeninin bir yolcusuyuz. İnsanları –Allah adına bile olsa- yargıladığımız zaman sevgiden ve kendimizden uzaklaşırız. Canlıların her birinin eşit oranda yaşama hakkı olduğu ve Allah/Tanrı tarafından yaratılmasından ötürü aynı oranda değerli olduğu, her birinin nurunun, ışığının saf sevgi olduğunu ve Allahtan geldiğini unutmayalım. Tıpkı Yunus Emre’nin dediği gibi:  ‘Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü ”

Toplum ve topluluk içinde yaşamak incelikli bir iştir. Kimi zaman toplumda var olan kısıtlamalar bizi rahatsız etmeyebilir ve bize yasak gibi görünmeyebilir. Belki bizim inancımızı kısıtlamaz ya da engellemez. Toplumdaki insanların kıyafeti, yediği, içtiği, siyasi görüşü, mezhebi, inancı bizimkisiyle aynı olmayabilir; olmak zorunda da değildir. Yasaklardan rahatsız olanların bunu ifade edecek eylemlerde bulunması da belki bizi rahatsız edebilir, bu özgürlük demokrasinin uygulanma biçimidir. Zaman içinde ise toplumda kimi zaman bu yapılan eylem ve davranışlar, onlara katılmayanlar tarafından hoşgörüyle karşılanmaz. İfade edilen düşünce bize tamamen yanlış gelse bile her zaman özgürce ifade edilebilmesi tüm insanların en doğal hakkıdır, bunu en güzel şekilde ifade eden Voltaire: “Fikirlerinize katılmıyorum, ancak onları ifade etmeniz için hayatımı feda ederim”  demiştir. Her insanın kimseye zarar vermeden, doğru bildiği gibi bir yaşam sürmesi özgürlük adına en büyük haktır. Bırakalım artık isteyen, amalar olmadan istediği yerde istediği gibi yaşasın. Dileyen, dilediği zaman canının istediğini yesin, içsin, giysin ve örtsün. Aksi halde yaşam tarzına ve canlı özgürlüğüne yasal yönden yapılan her türlü kısıtlama, yasağı yapan tarafta da olsanız, yasağın yapıldığı tarafta da olsanız hür iradeli insan olmayı zorlaştırmaktadır. Bugünlerde yasaklara engel olmak adına alanlarda binlerce insan bir arada bulundu ve bulunuyor, özgürlük adına meydanlarda toplanan bütün bu insanlar, evlerinde oturan ya da oturmak zorunda olan tüm insanlarda bir değişim, bir dönüşüm bir aydınlanma ve uyanış yarattı.

Demokratik bir toplumda düşünceye, bir inanışa, bir insana, bir insanın söylediklerine karşı olmak, bunları hatalı bulmak, olağan bir haktır, fakat bunun ifadesi, değişimi ve yeniliği tek başına getirmez. Getirilen yasakları geri bırakması ve kazanılmış hakların korunması için, yapılması gereken en güzel şey, sevgi, barış ve birlik olma halidir. Bu zamanı ve geçmişte yaşananları, eskiyi, geride bırakmanın, eskide yaşanan kırgınlıkların, acının, yaşanan tüm eziyet ve yasaklamaların saygıyla azat edilmesi zamanıdır. Bu hareketle onları yok saymaktan çok, hepsine en içten şükürlerimizi sunarak,  teşekkür edebilme imkanı bulabilmek… Onlar olmasaydı biz bugün özgür olmanın/özgür olamamanın ne demek olduğunu şu an olduğu kadar iyi bir şekilde bilemezdik. Gelin var olan sistemlerin, kuralların, siyasi teori ve tanımların, yenidünyada adına sevgi, kardeşlik ve özgürlük diyelim. Tüm bunları yeni enerjiler, yeni akımlar olarak görmek için şöyle bir çevremize bakalım, fakat her zamanki bakış açımızla görmeye çalışmadan. Her biri bize verebileceği en iyi, en güzel ve en ihtiyacımız olanı vererek uyanan her bir insan bedeninde sevgi, kardeşlik ve hoşgörüye, dayanışma ve bilgeliğe dönüşmüştür. Etrafımıza bakalım lütfen, sevgi, saygı, insanlık ve dayanışma her bir canda tekrar uyanarak, tende ayağa kalktı. Artık kendimize düşene odaklanalım, hani hayallerimiz olur, çocukken temeli atılır bu hayallerin ve büyüdüğümüzde yapabileceğimize inanırız, büyüdüğümüzde ise sadece bir hayal deriz ve gerçek olmasına imkansız gözüyle bakarak, onları bir kenara iteriz. Hadi artık üzerimize düşeni yapalım. Hayalimiz bir ortamda ya da kamu kuruluşunda yeni ve eşitlikçi bir düzen ve toplum kuralları mı oluşturmak, hadi artık beklemeyelim, ilgili yerlere başvuralım. Yeni bir siyasi partinin kurulmasını mı bekliyorsunuz? Hadi sizin gibi düşünenlerle birlikte o partiyi kurun ve kendinizi mecliste ifade edin. Neyi bekliyorsunuz, şu an varlığını bile bilmediğiniz başka birinin gelip bu işleri yapmasını mı yoksa yaşlanmayı mı? Hayaliniz kimsesiz çocuklarla bir arada bulunabileceğiniz bir işte çalışmak mı? Hadi yapın artık ilgili yere başvurunuzu. Hayaliniz bir kitap mı yazmak, hadi artık bilgisayarınızda yeni bir Word dosyası açın. Hayaliniz bu dünyaya kalbinizden geçen melodileri mi dinletmek, hadi artık müziğe başlamak için yaşınızın çok büyük olduğunu hesaplayıp durmayın. Alın o gitarı/sazı elinize, çalın kalbinizin ritmini, dinleyin ruhunuzun müziğini ve tüm dünyaya dinletin.

Zamanı geldi artık, farkında değil misiniz? Bizim bundan sonraki adımımız: Geçmişte yaşananları saygıyla, anlayışla, sevgiyle, geride bırakmak, her birini tarihi bir ders gibi sindirmek, şimdiye, şu ana bakarak hayalimizi, yapmayı kalpten istediğimiz işleri yapmak olmalı. Dinlerin kutsal kitaplarında yer alan ve özellikle vurgulanan, dolayısıyla insanlardan beklenen en önemli şeyler: İnsanların sevgi, hoşgörü içinde olmaları ve salih ameller yapmalarıdır. Kendisi ve kendisi gibi düşünen insanların özgürlüğü adına, her hangi bir düşünceyi savunduğu için acı çeken, eziyet gören ve hayatını kaybeden insanlar için ve onların korkmadan özgürlük adına yaptığı tüm fedakarlıklar adına biz de özgürleşelim. Ancak kendimizi hatırlayarak, kurduğumuz hayallere hayat vererek, onların boşuna eziyet çekmediğini, boş yere ölmediğini görebileceğiz.  Biz bu ay ( Haziran’da) özgürlük adına canını vermiş bütün insanlarla birlikte taksimde uyandık/taksimden uyandırıldık. Hadi artık ayağa kalkın ve dünyaya kendinizden sevgi dolu bir renk katın.

Funda Karaaslan Bilgin, İstanbul – 21 Haziran 2013

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir